19 Mayıs 2019 Pazar

Şair Sultanlar kimlerdir. Osmanlıdaki şair sultanlar ve şiirleri.

ŞAİR SULTANLAR
                 
  GİRİŞ:
  Osmanlı sultanları II. Murad’dan itibaren İslam kültür ve edebiyatını çok iyi biliyolardı ve bunların büyük bir bölümünün şairdiler. Şiirlerinde çeşitli mahlaslar kullanarak şiir yazıyorlardı.

  Avnî (Fatih Sultan Mehmet)
• Fatih, II. Mehmet’in oğlu olup 1432’de Edirne’de doğmuş, 1481’de İzmit’te (49 yaşında) vefat etmiştir. Osmanlı Devleti’nin yedinci padişahıdır.
Fatih Sultan Mehmet, şiirlerinde Avnî mahlasını kullanmıştır.
• Osmanlı tarihi ile ilgili muteber kaynaklarda ortak görüş, Fatih’in çok iyi bir eğitim aldığı yönündedir. Kaynaklarda Fatih’in İtalyanca, Slavca ve Latince de dahil olmak üzere birçok dili çok iyi düzeyde bildiği yönünde bilgilere yer verilmiştir. Saray eğitiminin yanı sıra müspet ilimlere gösterdiği ilgi ile anılan Fatih özellikle Arapça ve Farsçaya olan hakimiyetini yazmış olduğu şiirlerinde hissettirmektedir.
• Şiirlerinde yer alan terimlerden hareketle Fatih’in coğrafya, felsefe, astronomi gibi ilimlerle ilgilendiği açıkça görülmektedir. Fatih’in günümüze ulaşan tek eseri Divân’dır.
• Divân’ında 70 adet manzume bulunmaktadır. Eser içerisindeki manzumelerde Şeyhî’nin ve Ahmed Paşa’nın etkisi belirgindir.
• Şiirlerinde dış yapı unsurlarına önem veren Fatih için Sehî Bey’in yapmış olduğu değerlendirmenin özeti şu şekildedir: “Sözleri merdâne, gazelleri âşıkane ve yer yer hikemîdir.”
• Eser, Avnî Divânı adı ile ilk kez 1904 yılında G. Jacob tarafından Berlin’de basılmıştır. Divân içerisinde Melîhî ve Ahmed Paşa’ya nazire olarak kaleme alnınan şiirler, birçok araştırmaya konu olmuştur.
   
  Şiirlerinden Örnekler
   Ağlasa Derd-i Derûnum Çeşm-i Giryânım Sana
• Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana
• (Sevgili!) İçimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa, (gönlümdeki) gizli sırlarım (gözyaşlarıma) gâlip gelir ve (sırlar) sana aşikâr olurdu.
• Mesned-i hüsn üzre sen ben hâk-i rehde pâymâl Mûr hâlin nice arz ede Süleyman’ım sana
• Sen güzellik tahtında (oturuyorsun) : bense yolunun toprağında pâymâl (ayaklar altında) kalmışım. Hâl bu iken a Süleyman’ım, sana bir karınca (denli âciz olan) durumumu nasıl arz edeyim? ‘ Divân edebiyatında Süleyman ihtişâmı; karınca da acziyet ve zayıflığı temsil ettiği için şair de kendini karınca; sevgilisini Süleyman olarak nitelendirmiştir.’
• Şem’i gör kim meclisinde ağlayıp başdan çıkar Hoş yanar yıkılır ey şem’-i şebistânım sana
• Muma da bak! Senin (bulunduğun) meclisinde ağlayıp baştan çıkmakta. Ey odamı aydınlatan! O mum senin için ne de hoş yanıp yıkılıyor. ‘Mum yanarken, baştaki fitilin kenarlarından ağlıyormuş gibi akar. Şair buna gıpta ediyor ve onu sevgilinin aşkı ile baştan çıkmış veya o uğurda başını vermiş olarak gösteriyor.’

     • Subh gibi sâdık olduğum gam-ı aşkında ben Gün gibi rûşen durur ey mâh-ı tâbânım sana
• Ey ay gibi parlayan sevgilim! Benin sana karşı, aşkının yolunda sabah kadar sâdık olduğum, (doğrusu) gün gibi âşikârdır.
• Dün rakîbin cevrini men’ eyledin ben hastadan Eyledi te’sir gûyâ âh u efgânım sana
• Dün rakiplerimin, aşkının hastası olan bana yaptıkları eziyetleri meneyledin. Galiba âh ve feryatlarım sana tesir etmiş!
• Zahm-ı hicrân şerhi çün mümkün değildir dostum Sîne-çâkinden haber versin girîbânım sana
• Dostum! Anlaşılan o ki (bağrımdaki) ayrılık yarasının şerh etmek mümkün görünmüyor. (Bari) açık duran şu yakam, (aşkından dolayı) göğsümdeki (şerha şerha olmuş) yarıkları sana göstersin (de insafa gel!)
• Eyleme gönlün gözün cevr ile Avnî’nin harâb Dürr ü gevherler verir bu bahr ile kânım sana
• (Sevgilim!) Eziyetlerinle Avnî’nin gözlerini ve gönlünü harap etme! Zira bu deniz (gibi coşkun gözlerim) , sana inciler; bu maden ocağı (gibi gönlüm) de mücevherler sunar.

  Adlî (II.Bayezid)
   • II. Bayezid (d. 3 Aralık 1447, Dimetoka – ö. 26 Mayıs 1512, İstanbul) 8. Osmanlı Padişahı.
• Osmanlı Devleti’nin sekizinci padişahı olan II.Bayezid, şiirlerinde Adlî mahlasını kullanmıştır. 1447’de Dimetoka’da doğan II.Bayezid, şiirin yanı sıra hat sanatı ile de ilgilenmiştir. Günümüze ulaşan tek eseri Divân’ıdır.
• II. Bayezid’in kardeşi Cem Sultan ile mücadele ettiği sırada birbirlerine söyledikleri beyitler ünlüdür. (Mengi, Eski Türk Edebiyatı Tarihi,
• Araştırmacılar, Adlî’nin hikemî şiirde, babası Fatih Sultan Mehmet‘e göre daha başarılı olduğunu dile getirmişlerdir.
• Ayrıca sanatçının şiirlerindeki “tenasüp” sanatının başarılı bir şekilde kullanılması öne çıkan diğer bir önemli husustur.
• Tenasüp sanatının yanı sıra Adlî’nin tezatlı kullanımları da oldukça meşhurdur.
• Tezatlı kullanımların özellikle Mihrî Hatun üzerindeki etkisinden bahsedilebilir.
   
  Şiirlerinden Örnekler
   Ey Kemân-ebrû N’ola Kurbân İdersen Cân Sana (gazel)
• Ey kemân-ebrû n’ola kurbân idersen cân sana Bin benüm gibi ider her lahza cân kurban sana
• Mihrüni canda ezelden saklar idüm sanma kim Dâr-ı dünyâda görüp hayran olupdur cân sana
• Dilde gamzen zahmına merhem didüm dilber didi Tîr-i müjgânum yeter her lahzada derman sana
• Pertev-i hüsnün meğer eflâka düşmiş ay u gün Gice gündüz rezm urup olmuş durur hayran sana
• Hûbluk sende tamâm oldugına hacet budur Kâtib-i kudret ki yazmış ol hat-ı reyhan sana
• Hûn-ı dil yaşunla ‘Adlî gerçi seyl oldı dirîg Kanlu yaşun göricek rahm eylemez cânân sana
• Vezni: fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün

     Gönlümi Dîvâne Kılan Zülf-i Pür Sevdâsıdur (gazel)
• Gönlümi dîvâne kılan zülf-i pür sevdâsıdur Cânumı pervâne iden şem’-i bezm-ârâsıdur
• Kabrüm üzre serv dikün şem’ yakun dostlar Çün beni hâk eyleyen şevk-ı ruh u bâlâsıdur
• Gül yüziyle zevk u şâdînün birin on eyleyen Gülsitân-ı hüsn içinde kâmet-i ra’nâsıdur
• Ziynet olmaz gülsitân içinde gül açılmasa Rûyına revnak viren yârun ruh-ı zîbâsıdur
• Taze ‘âşık taze dîvâne mesel meşhûrdur Gitdi Ferhâd ile Mecnûn ‘aşkınun gavgâsıdur
• ‘Adliyâ hükmün anunçün nâfiz oldı ‘âleme Yazılan ‘unvânda yârun kaşı tugrâsıdur
• Vezni: fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün

  Cem Sultan
   • 1459 tarihinde Edirne’de doğan Cem Sultan, 1481’de Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra Osmanlı Devleti’nde baş gösteren taht kavgalarının önemli aktörlerinden biridir. Bu karışık dönemde Kahire, Rodos, Roma ve Napoli’de yaşayan Cem Sultan 36 yaşındayken Napoli’de hayatını kaybetmiştir.
• Cem Sultan’ın şiir sanatındaki en önemli ustası, Ahmed Paşa’dır. Türkçe Divanı’ndaki nazirelerbunun en güçlü delili niteliğindedir. Cem Sultan;
gazel, mesnevi ve muamma(bilmece) biçimlerinde oldukça başarılıdır.
• Cem Sultan’ın Eserleri
• Türkçe Divân
Farsça Divân
Cemşîd u Flurşîd
Fâl-i Reyhân-ı Sultân Cem
       
     Cemşîd u Hurşîd
• Eserin orijinali İranlı şair Selmân-ı Savecî’ ye aittir. Cem Sultan, Savecî’nin bu eserini başarılı bir şekilde çevirmiştir. Çevirinin başında yer alan bir açıklamaya göre Cem Sultan bu eseri babası Fatih Sultan Mehmet için çevirmiştir.
Fâl-i Reyhân-ı Sultân Cem
• Aslında müstakil bir eser değildir. Mesnevi nazım biçimi ile kaleme alınmıştır. Toplam 36 beyittir. Türkçe Divân’ın sonunda yer almaktadır.
Cem Şairleri
• Edebiyat tarihimizde “Cem Şairleri” diye bir kavramdan bahsedilmektedir. Bu konuda “Cem Şairleri” adlı bir makale kaleme alan Hatice Aynur kavramı şöyle tanımlamaktadır: Cem Sultan Konya’da vali olarak bulunduğu sırada sarayına topladığı bilgin, şair, ve sanatkârlarla bir şairler topluluğu oluşturarak dönemin kültür ve edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bu şairler topluluğuna “Cem Şairleri” adı verilir. Türabı, Aynî, Sirozlu Sa’dî, Kandî, La’lî, Haydar, Şâhidî bu topluluğun en meşhur isimleridir.

  Şiirlerinden Örnekler
   Cân Bilmezem Ol Turra-i Hindûya Mı Düşdi (gazel)
• Cân bilmezem ol turra-i Hindû’ya mı düşdi Yâ bu dil-i gam-perver o ebrûya mı düşdi
• Gözümde hayâl-i lebün eğlenmemek ister Bilsem ne iver yohsa şeker suya mı düşdi
• Görüp kadünün 􏰀aksini dîdemde didi dil Ol serv-i çemen sayesi bu cûya mı düşdi
• Bir lahza karâr idemez ansuz dil-i miskîn Yohsa gene bu kamet u ebrûya mı düşdi
• Âh ol dili Cem neyleye kim gamdan usanmaz Vardı gene bir gözleri âhûya mı düşdi
• Vezni: mef􏰀ûlü mefâ􏰀îlü mefâ􏰀îlü fa􏰀ûlün

  Harîmi (Şehzâde Korkud)
   • Şehzâde Korkud (oğludur. 1513’te kardeşi Yavuz Sultan Selim tarafından boğdurulmuştur. Şehzâde Korkud, şiirlerindeki sade dil özelliği ile öne çıkmıştır. Dönem şiirlerinde sıkça rastlanılan Farsça tamlamalar, onun şiir dağarcığında oldukça azdır.
• Osmanlı tarihindeki şehzâdeler arasında en bilgili şehzâde olarak anılmaktadır. İslam hukuku, Arapça ve bazı müspet ilimlerde oldukça derin bir bilgiye sahip olduğu bilinmektedir.
• Korkud’un İranlı şair Hâfız’a ve Şeyhî’ye yazdığı nazireler, onun en meşhur eserleri arasındadır.
• Gazâlî, Şehzade Korkud’un boğdurulmasının ardından duyduğu üzüntüyü lirik hir kıt’a ile dile getirmiştir.

  Eserleri:
   • Türkçe Divan: Çeşitli araştırma ve bitirme tezlerine konu olan Divanında 52 gazel, 1 Arapça manzume, Türkçe’ de 2 beyit bulunmaktadır. Eser, Millet Kütüphanesi’ndedir.
• Kitabü’l Harîmî: Ayasofya Kütüphanesinde bulunan eser “Kitap fi’t-Tasavvuf” adıyla kayıtlıdır.
• Hâfızu’l-İnsan an Lafzı’l-İman veya Şerh-i Elfaz-ı Küfr: Bu eser de Ayasofya Kütüphanesi’nde
bulunmaktadır. Bir sureti de Millet Kütüphanesi’ndedir.
• Fetevâ-yı Korkûdiyye: Bu eser henüz gün ışığına çıkmamıştır. Kâtip Çelebi ve Sehi Bey bu eserden bahsetmişlerse de eser, bulunamamıştır.
• Vesîletü’l-Ahbâb: Ayasofya Kütüphanesi’nde bulunan bu eser, yedi bölümden meydana gelmiş ve Arapça’dır. Mısır’da kaleme alınmıştır, ahlâki konuları içermektedir.
• Hallü Eşkâli’l-Efkâr fi Halli Emvâli’l-Küffar: Arapça yazılmış, ganimet paylaşımına dair bir fıkıh eseridir ve Ayasofya Kütüphanesi’ndedir.

  Şiirlerinden Örnekler
   GAZEL
• Kondu dil milkine aşkın ey peri cânum gibi Oturup tahtına hükm itdi Süleymânum gibi
• Bağlarum başına gamzen şöyle neşter urdu kim Ayn-ı çeşmümden bu dem hûnâb akar kanum gibi
• Aşkının derdine dil ol hadde mûnîs oldu kim Almak içün cân virür derdini dermânum gibi
• Gönlünü târâca virür bu Harîmî’nin şehâ Dağıtan aklını ol zülf-i perîşânum gibi

  Selimî (Yavuz Sultan Selim)
   • Yavuz Sultan Selim, Osmanlı tarihinde kısa bir süre padişahlık yapmış olmasına rağmen önemli fetihler gerçekleştirmiştir. Bu durum dönem şairlerinin şiirlerinde açıkça görülmektedir. Yavuz’un zaferlerini destansı bir dille anlatıldığı “Selimnâme”ler, bunun en önemli vesikalarıdır.
• Selimnâme türündeki ilk ürünlere 16.yüzyılda rastlanılmaktadır.
• Yavuz döneminde divan şiiri için önemli simalar yetişmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
• Tacizade Cafer Çelebi
• Abdurrahman Çelebi
• Zembilli Ali Efendi
• İbn-i Kemal
• Aynı zamanda dönemin önemli bilgi ve sanatkârları olan bu şairler, Yavuz’un özellikle Farsça olarak kaleme aldığı şiirlere nazireler yazmışlardır.
• Yavuz Sultan Selim’in en meşhur dizesi aşağıdaki gibidir:
• Neyi ki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki

     • Cumhuriyet Dönemi’nden Melih Cevdet Anday ve Ahmet Muhip Dıranas, Yavuz’un bu dizesini bazı şiirlerinde kullanmıştır. Bu iki sanatçı yukarıda verilen Yavuz’a ait dize ile biten şiirler kaleme almışlardır.
Şirler Bile
• Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek Giryemi füzun eşkımı hun etti felek
• Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
   
  Şiirlerinden Örnekler
   Ayrı Düştüm
• Bülbül gibi gülistan bostandan ayrı düştüm İstemem altın kafes vatandan ayrı düştüm
• Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde Zira bir güneş yüzlü handandan ayrı düştüm
• Gönül feryad ediyor karanlık gecelerde Gamlıyam bir mah cemal sultandan ayrı düştüm.
• Hicran ile ne hale geldiğimi soranlar Sormayın ahvalimi ben candan ayrı düştüm.
• Selim’i kınayanlar bilmez ıstırabımı
Şu canıma can katan canandan ayrı düştüm.

  Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman)
   • Muhibbi [I. Süleyman, Lakabı: Kanuni, (d. 27 Nisan 1494, Trabzon – ö. 6 Eylül 1566). 10. Osmanlı padişahı. Babası I. Selim, annesi ise Ayşe Hafsa Sultandır.]
• Osmanlı tarihinde yükseliş sürecine damgasını vuran Kanunî, askerî ve siyasî başarısının yanı sıra önemli kültürel gelişmelere öncülük etmiş bir devlet adamıdır.
• Açmış olduğu Süleymaniye Medreseleri onun en önemli kültürel hamlesi olarak kabul edilmektedir.
• Lirik bir kalem olan Muhibbî, kendi döneminde Osmanlı şiirinin gelişimi için ciddi katkılar sağlamıştır.
• Divan edebiyatında en çok gazel yazan üç şairden biri olduğu unutulmamalıdır. En çok şiir yazan bu sanatçılar şunlardır: Edirneli Nazmi,
Zatî, Muhibbî
   
  Şiirlerinden Örnekler
   Gazel / Bahs
• Cânı mı var kimsenün eyleye cânân ile bahs Bendeye lâyık mıdur kim ide sultân ile bahs
• İtdügi cevr ü cefâ bana vefadan yeg gelür Kıymet-i derdi bilen ider mi dermân ile bahs
• Ben de yakdum meclis-i gamda bu gönlüm şem’ini Eyledüm tâ subha dek şem’-i şebistân ile bahs
• Ruhlarını bâg-arâ gördükde didüm misli yok Oldı mülzem itdügümde ben gülistân ile bahs
• Şi’r-i pür-sûzun görüp tahsîn ide Husrev dahi Ey Muhibbî eyle şimdengirü Selmân ile bahs

  Şehzâde Mustafa
    • Bazı şiirlerinde Mustafa, bazılarında ise Muhlisîmahlasını kullanmıştır. Kültür ve sanata büyük bir önem veren Şehzâde Mustafa, maiyetinde birçok şair barındırmıştır.
• Boğdurularak öldürülmesi Osmanlı tarihinde hep anılagelen olaylardan biridir. Bu vakıadan dolayı ardından yazılan mersiyeler, divan şiirinde mersiye edebiyatının en önemli örneklerini oluşturmuştur.
• Divan şiirinde hakkında en çok mersiye yazılan isim, Şehzâde Mustafa’dır.

  Muradî (III.Murad)
   • III.Murad şehzadesi Mehmet için görkemli bir sünnet düğünü yapmıştır ve bu düğün Gelibolulu Âli’nin Cami’ül-Buhur Der-Mecâlis-i Sûr adlı eserinde 2725 beyitle anlatılmıştır.
• Muhibbî’den sonra en çok gazel söyleyen sultandır. Günümüze ulaşan tek eseri Divân’dır. Bu divânda bin beş yüzü aşkın gazel bulunmaktadır.
• III. Murad (1546-1595) Padişah olunca ya kadar Manisa’ da Sancak Beyliği yapar. 982/1574’te tahta geçmiştir. III. Murad, Muradi’ mahlası ile şiirler yazmıştır. Şiirleri, divanda toplanmış olup bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Fatih 3874 numarada bulunmaktadır. Eğlenceye, zevke düşkün olan III. Murad’ın şiirlerinin çoğu hayat anlayışının aksine dini ve tasavvufidir.
• 39 adet Farsça gazel kaleme alan Muradî’nin bu şiirleri Futuhat-ı Ramazan adlı eserinde yer almaktadır.
 
  Şiirlerinden Örnekler:
   Uyan Ey Gözlerim
•uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan azrail’in kastı canadır inan
uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
•seherde uyanırlar cümle kuşlar dill-u dillerince tesbihe başlar tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
•semâvâtın kapıların açarlar mü’minlere rahmet suyun saçarlar seherde kalkana hülle biçerler uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan

     • bu dünya fanidir sakın aldanma mağrur olup tac-u tahta dayanma yedi iklim benim deyu güvenme uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
• benim, murad kulun, suçumu affet suçum bağışlayıp günahım ref’et rasûl’ün sancağı dibinde haşret uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan



  Kaynakça
   • https://www.turkedebiyati.org

DÖRTLÜKLERLE KURULAN NAZIM ŞEKİLLERİ
   
ŞARKI
• Konu genellikle aşk, sevgi, içki ve eğlencedir. • Bestelenmek üzere yazılmış şiirlerdir.
• Nedim bu nazım şeklinin en önemli şairidir.
   
 Kalbim yine üzgün seni andım da derinden, Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden! Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden, Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
Yahya Kemal
 
MURABBA
• Bent denilen dört mısralık bölümlerden oluşur.
• En az üç en fazla yedi bentten oluşur.
• Konu sınırlaması yoktur.
• Nedim, Ahmet Paşa ve Fuzuli önemli temsilcileridir.
   
 Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül
Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Bizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm Pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm
Kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelüm
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
 
RUBAİ
• Tek dörtlükten oluşur.
• Kendine özgü aruz ölçüleriyle yazılır.
• Konu genellikle şairin dünya görüşü ve hayat felsefesi üzerinde yoğunlaşır.
• Az sözle çok şey anlatmak esastır.
• İran edebiyatında Ömer Hayyam; edebiyatımızda ise Mevlana, Nabi, Nedim önemli rubai şairleridir.
   
 Kim demiş haram nedir bilmez hayyam? Ben haramı helali karıştırmam;
Seninle içilen şarap helaldir.
Sensiz içtiğim su bile haram.
Ömer Hayyam
 
TUYUĞ
• Halk şiirindeki maninin Divan şiirine yansımış biçimi kabul edilir
• Tek dörtlükten oluşurlar
• Konu sınırlaması yoktur. En çok aşk, aşk acısı ve şarap konu edilir. • Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir
   
 • Beni seven hûblar içinde şâh imiş Sanasın yılduz mâh imiş
Ben denize salmışam bir cânumı Kamu işi başaran Allâh imiş
Kadı Burhâneddin
 
İSTİKLAL MARŞI
   
 İçindekiler
1.İstiklal Marşı hakkında genel bilgiler.
2.Marşın kıtalarının açıklanması
   
İstiklâl Marşı nedir?
İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin milli marşıdır.
   
Sözleri Mehmet Akif Ersoy'un bestesi Osman Zeki Üngör'ündür. 12 Mart 1921'de TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin, Milli Marşı olarak kabul edildi.
   
 İstiklal Harbi'nin en heyecanlı günlerinde toplumu biraraya getirici ve ortak duygularını canlandırıcı bir milli marş gereksinimini gidermek amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Bu yarışmaya 724 şiir katıldı. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine Kahraman Ordumuza adadığı şiirini yarışmaya soktu. TBMM'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Akif'in şiiri milli marş olarak kabul edildi.
   
  Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu.
Marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı. Şiir 9 dörtlük ve 1 beşlikten oluşur. İlk iki dörtlük İstiklal Marşı'nın güftesi olarak söylenir.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması 1. Kıta
 Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Şair, burada milletine seslenerek, ona, korkmamasını, sadece Türk milletinin daima parlayan yıldızı olan bayrağın, yurdumuzun üstünde son ocak tütünceye kadar dalgalanacağını söylemektedir.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
 2. Kıta
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Bu kıt’ada, şâir, gayet hiddetli bir şekilde, aynı zamanda da yalvararak, bayrağa sesleniyor Ey nazlı hilâl, Hakk’a tapan, istiklali İçin hiçbir milletin dökmediği kadar kanını dökmüş bulunan, bu “kahraman ırkıma” suratını asma, şiddetli davranma, bir kerecik de olsa gül...’ demektedir.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
3. Kıta
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
 Şâir, kendi şahsında milletine seslendiği bu kıtada, kendisinin (yani milletinin) çok büyük boyutlarda kükremiş bîr sel olduğunu, tarihin hiçbir döneminde, kendisine zincir vurulamadığını, bunu düşünmenin bile çılgınlık olduğunu; çünkü dağlan yırtacak, enginlerden taşacak, önüne çekilecek her türlü bendi çiğneyerek aşacak derecede bir yapıya ve özelliğe sahip olduğunu
  vurguluyor.

İstiklal Marşı’nın Açıklaması
 4. Kıta
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Şair, yine kendisine ve milletine sesleniyor ve diyor ki: O garbın topu, tüfeği, teknolojisi, çelik zırhları, bütün uçsuz bucaksız gökleri varsın sarmış bulunsun Ve batı, böyle bir güce sahip
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, olduğu için, köpek gibi havlayıp dursun Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar? Korkma ve sakın aldanma, o, tüm bu
ihtişamina rağmen, tek dişi kalmış, ömrünün son günlerini yaşayan yaşlı bir canavardan başka bir şey değildir Ve o, benim iman dolu savunma gücüne sahip olan milletimle başa çıkamaz.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
5. Kıta
 Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akınyurduma karşı yapılan bu alçakça,
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...namussuzca, şerefsizce saldırıya karşı
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
vadettiği günler mutlaka gelecektir Belki yarın, belki yarından da yakın.
Şâir, milletine sesleniyor: Arkadaş,
gövdeni siper et Sakın ha mücadeleden vazgeçme Hakk’ın sana
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
 6. Kıta
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı
Milletine seslenmeye devam ediyor Bak diyor, bu topraklar var ya, bu topraklar, hani her gün üzerine bastığın, sıradan bir toprak değildir Bu topraklar altında, binlerce şehit kefensiz olarak yatmaktadır Sen ki, bu şehitlerin evladı olarak, sana dünyaları dahi verseler, bu cennet vatanından asla vazgeçmeyeceğini de sakın unutma.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
 7. Kıta
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda
Yine milletine sesleniyor: Vatanım, her karış toprağından şehit kanı fışkıran cennet gibi bir ülkedir Allah, benim canımı, sevdiklerimi, neyim var neyim yoksa hepsini alsın razıyım Yeter ki beni bu cennet vatanımdan ayrı düşürmesin.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
 8. Kıta
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli
Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
Mehmet Akif Ersoy, burada Allah’a sesleniyor Vatanımın camilerinde okunan ezanlar, bu milletin senin yolunda olduğunun en açık delilidir Ezanlar bunun şahididir Onun İçin, senin yolunda olan bir kulun olarak, Allah’ım, tüm ruhumla ve bedenimle senden şunu diliyorum: Bu mabetlere yabancı eli değmesin.
 
İstiklal Marşı’nın Açıklaması 9. Kıta
 O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım
İşte o zaman, yani mabedimin göğsüne yaban eli değmediği zaman, şayet, ölmüşsem ve mezarımın başında bir taşım varsa, o taş sana şükranla, huzurla dolu olarak bin kere secde eder Bu secde etme esnasında, Allah’ım, her yaramdan kanlı yaşlar boşanır Ve yine o zaman cesedim, bir ruh gibi fışkırarak göğe çıkar ve belki de başım arşa değer.
 
10. Kıta
Gayet emin bir şekilde, bayrağa seslenmekte ve dökülen bütün
İstiklal Marşı’nın Açıklaması
 Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâlkanlarının helal olduğunu Türk Bayrağını
ve Türk milletini, sonsuza kadar, Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: köleleştirmenin mümkün
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;olamayacağını, çünkü ezelden beri hür Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl! yaşamış bayrağın ebediyette de hür
olmayı zaten hak etmiş olduğunu ve yine Hakk’tan başka bir ilâhı olmayan Türk milletinin de bağımsızlığının en doğal hakkı olduğunu anlatmaktadır .
 
   
Kaynakça
Çeşitli web sayfaları
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=238
https://www.ebilge.com/62953/MAkif_Ersoy_istiklal_marsini_nerde_ve_ne_zaman_yazmistir. html
 

 
 AHMET PAŞA (1426-1497)
       
     15. yüzyılda Sultan II. Mehmed ve Sultan II. Beyazıd dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevleri yüklenmiş bir ulema sınıfı mensubu ve çok tanınmış bir Divan Edebiyatı şairidir
       
     Ahmet Paşa'nın nerede ve ne zaman doğduğu bilinmemekte ve değişik yerler ve tarihler ileri sürülmektedir.
       
     Ahmet Paşa eğitimini II. Murat döneminde Edirne'de yapmış ve o dönemde geçerli bilgiler yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Eğitimini bitirdikten sonra, önce Bursa'da Muradiye Medresesi'ne müderris olarak tayin edilmiş ve sonra 1451 (hicri 855)de Edirne Kadısı görevine atanmışdır.
       
     Fatih Sultan II. Mehmed'in tahta geçmesinden sonra kazasker olmuş ve onun muhasipliği ve öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Sonra vezirlik rütbesine yükselmiştir.
       
     Kaynaklara göre padişahın bir gözdesine göz koyduğu için ve Âşık Çelebi'ye göre ise birkaç fesatçının iftirasına uğradığı için gazaba gelen padişah tarafından vezaretten azledilmiş ve hapse atılmıştır ve hatta öldürülmesi çok olasılık kazanmıştır.
       
     Yine söylentiye göre Ahmed Paşa "Kerem" redifli 35 beyitten oluşan ünlü kasidesini padişaha sunmuş ve bu nedenle affedilmiştir.
       
     Edebi Kişiliği
Ahmed Paşa'nin zeki, zarif, nüktedan ve hazırcevap bir kişiliği olduğu belirtilmiştir. Ahmed Paşa yaşadığı zamanlarda devrinin en büyük şairi olarak kabul edilmiş ve saygı görmüştür.
       
     Ahmed Paşa hem gazel hem de kasidetürlerinde başarılı eserler yaratmış; şarkı ve murabbada da olgun örnekler vermiştir.
       
     Dizeleri divan şiirinin söz ve anlam özellikleriyle örülüdür. İşlediği konular genellikle din dışı olup beşeri aşk konusundaki şiirler de Divan'inda önemli yer tutmaktadır. Dinî ve tasavvufî konulara rağbet göstermemiştir.
       
     Şiirleri gayet ahenklidir ve aruz veznini çok ustaca kullandığı görülür. Kendi çağında "şairlerin sultanı" diye anıldığı bilinmektedir.
       
     Ancak bazı edebiyat kritikleri Ahmed Paşa'yi orijinallikten uzak görerek İran şairlerinden çevirmiş olduğu beyitleri kendine mal etmekle suçlamışlardır.
       
     Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül (Murabba)
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
       
     Der Medh-i Sultan Mehmed Hân (Kerem Kasidesi) (Kaside)
Ey muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem
Matla-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ Felek izz ü alâ dâver-i devrân-ı kerem
 
       
    􏰀 BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
         
  BENT
􏰀 Divan edebiyatı şiir geleneğinde mısra ve beyit dışındaki bütün nazım birimlerine bent denmiş,bir şiiri oluşturan aynı ölçüye sahip üçer,dörder,beşer,altışar vb. mısralık birimlerin her biri bir bent olarak değerlendirilmiştir.
           
    Divan edebiyatında farklı sayılarda mısralarda oluşan nazım birimlerini aynı şiirde bir arada kulanılmamıştır.yani bir şiirdeki bütün bentler, aynı sayıda mısradan oluşmuştur.Söz gelimi bir şiirdeki bütün bentler ya üçer mısralık ya da beşer mısralık bentlerden oluşmuştur.
         
    Bütün mısraların aynı ölçüyle oluşturulması zorunluluğu modern Türk şiirinde ortadan kalkmış;buna rağmen bent terimi bazı şiir incelemelerinde kulanılmaya devam etmiştir.
         
  BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
               
  TEK DÖRTLÜKLÜLER
             
  RÜBAİ ÖRNEĞİ
             
  TEK DÖRTLÜKLÜLER
TUYUĞ
1.Divan şairlerinin halk edebiyatındaki “mani”den esinlenerek oluşturdukları bir nazım biçimidir.Türk edebiyatına aittir.
2.Tek dörtlükten oluşur.
3.Dizelerin uyaklanışı aaxa şeklindedir. 4.Aruz kalıbının yalnız Fa^’ila^tün/fa^ila^tün/fa^ilün kalıbıyla yazılır.
5.Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir(14.yy.).Divanında 169 tuyuğ vardır.Ali Şir Nevai(15.yy.),Nesimi(14.yy),
             
  TUYUĞ ÖRNEĞİ
             
  MUSAMMATLAR
Kıtalarla kurulan nazım biçimlerinin genel adına musammat denir. DÖRTLÜLER
MURABBA
1.Dörtlüklerden oluşur.
2.Şair konu yönünden özgürdür. Uyak dizilişi şarkıyı andırır. aaaa- bbba-ccca-ddda
Dördüncü dize ,öteki dörtlüklerin sonunda tekrarlanıyorsa bu murabbalara “mütekerrir murabba”;son dizesi öteki dörtlüklerin son dizesiyle uyaklı ise “müzdeviç murabba” denir.
             
  MURABBA ÖRNEĞİ
             
  MUSAMMATLAR
             
  ŞARKI ÖRNEKLERİ
             
  BEŞLİLER
BEŞLİLER
MUHAMMES: Beşer dizelik bentlerle kurulan nazım biçimidir.En az 4 en çok 7 bent olarak yazılır.Uyak düzeni aaaaa- bbbba- cccca... şeklindedir.
TARDİYE: Muhammesin özel bir biçimidir.Sadece uyaklanış bakımından ilk bendin son dizesi diğer üç dizeden farklıdır ve diğer bentlerin son dizeleri bu dize ile uyaklıdır.Yani
aaaab - ccccb - ddddb...
TAHMİS: Bir başka şairin yazdığı gazelin her beyitinin üstüne,beyitlerin 1.2inci dizeleriyle
uyaklı üçer dize eklenmesiyle söz konusu gazelin muhammes haline getirilmesidir.
(aaa)aa-(bbb)ba-(ccc)ca
TAŞTİR: Bir başka şairin yazdığı gazelin her beyitinin iki dizesinin arasına ,beyitlerin 1’inci dizeleriyle uyaklı üçer dize eklenmesiyle,söz konusu gazelin muhammes haline getirilmesidir.
a(aaa)a-b(bbb)a-c(ccc)a-d(ddd)a
             
  MUSAMMATLAR
ALTILILAR
1.MÜSEDDES
aaaaaa-bbbbba-ccccca-ddddda şeklinde uyaklanır.
2.TESDİS
Tahmis gibidir;yalnız gazelin beyitleri üstüne 3 yerine aynı ölçü ve uyakta 4 dize eklenerek yazılan nazım biçimine denir.
aaaaaa- bbbbba-ccccca-ddddda
             
  TERKİB-İ BENT
1.Bentlerle kurulan nazım biçimlerindendir.
2.Her bent sayısı 5 ile 10 arasında değişen beyitlerden oluşur.Bentlerin uyak düzeni gazele benzer.
3.Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir.Bendin son beyitine “vasıta beyit” ya da “bendiye” denir ve bentten farklı uyak yapısıyla kendi arasında uyaklanır.
4.Terkib-i bentlerde genellikle,talihten ve hayattan şikayet,tasavvuf, toplumsal yergi ve felsefi konular işlenmiştir.
5.Bu türde en güzel örnekleri 16.yy. şairlerinden Bağdatlı Ruhi ve Tanzimat şairlerinden Ziya Paşa vermiştir.
           
  TERKİB-İ BENT
             
  TERCİ-İ BENT
1.Bent sayısı ve beyit sayısı yönüyle terkib-i bentten farklı değildir. Bentlerin uyak düzeni de terkib-i bentteki gibidir.
2.Terci-i bentte, bentleri birbirine bağlayan vasıta beyti her bentten sonra aynen tekrarlanır. aa xa xa xa xa bb -cc xc xc xc bb
ya da aa aa aa aa aa bb - cc cc cc cc cc dd
Terkib-i bent ile terci-i bentin farkı terkib-i bentte vasıta beyti değiştiği halde terci-i bentte vasıta beytinin sürekli tekrarlanmasıdır.
3.Vasıta beyti tekrarlandığı için terci-i bentte, bentlerde işlenen konular arasında uyum olmak zorundadır. Dolayısıyla terci-i bent türündeki şiirlerde konu bütünlüğü vardır.
4.Terkib-i bentte işlenen, konular terci-i bentte de işlenir.
5.Şeyh Galip,Ziya Paşa terci-i bent türünde de önemli bir isimdir.
           
  TERCİ-İ BENT
             

     DADALOĞLU
(1785 ? -1868 ?
)Ferman padişahınsa, Dağlar bizimdir...

    Osmanlı Devleti’nin Anadolu Türkmenlerini iskân politikasına tepki olarak tanınmış bir Halk ozanıdır.

    Kayseri'nin Tomarza ilçesinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur.
   
    Asıl adı Veli olan ve Türkmen-Avşar aşıklarının önde gelenlerinden biri olan Dadaloğlu, Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık Musa’nın oğludur.

    Dadaloğlu, Güney illerinde dolaşan ve Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas yörelerinde yaşayan göçebe Türkmenlerin Avşar boyundandır.
Aslımı sorarsan Avşar soyundan Ayrı düştüm aşiretten beyimden Pınarbaşı'ndan da beş yüz evinen Çıkıp da cana kıyanlardanım

    Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır.

    Şiirlerinde dönemin göçerlik koşullarını, Orta Anadolu’da hüküm süren aşiret kavgalarını ve aşiretlerin Osmanlı Devleti ile savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıtmıştır.

    Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesidir.
 Şiirlerinin tamamı hece vezniyledir.

    Ölüm tarihi ve yeri tam bilinmemektedir.

    ÖLÜRÜZ DE KÖMÜR GÖZLÜM
Ölürüz de kömür gözlüm ölürüz Dost ağlasın zalim felek utansın Kıyamette kavuşmak var biliriz Dost ağlasın kahpe felek utansın
Bir çıkmaza girdi bugün yolumuz Geçit vermez sağımızla solumuz Kalır gayrı bizim burda ölümüz Mert ağlasın namert olan utansın

    Avşar eli yaylasına göçmedik
Aşırı yeyip sularını içmedik Tenhalarda kendimizden geçmedik Can ağlasın hayın felek utansın
Dadaloğlu'm yine coştu çağladı Ak üstüne karaları bağladı Firkat odu yüreciğim dağladı Ben ölem de Çapanoğlu utansın

     
   DİVAN EDEBİYATINDA NESİR TÜRLERİ

    Divan nesri’nin özellikleri
 􏰀 a) Dil, konu ve tür yönünden Arap ve İran edebiyatlarının etkisindedir.
􏰀 b) Konu ve düşünceden çok, söyleyiş güzelliğine önem verilir.
􏰀 c) Dili yabancı sözcük ve tamlamalarla yüklüdür. Söz sanatlarına ve mecazlara önem verilir. Cümleler uzundur. Paragraf düzeni yoktur.
􏰀 d) Cümlelere yerleştirilen secilerle (uyaklı sözlerle) şiirdekine benzer bir ahenk yaratılmaya çalışılır.
􏰀 e) Noktalama işareti kullanılmaz.
􏰀 f) Düzyazıda dini-ahlaki konular ağırlıklı olarak işlenir. Tarihi olaylar, gezi izlenimleri, toplumsal sorunlar, bireysel duygular gibi konuların da işlendiği olur.
           
  Divan Nesri’nin Bölümleri
􏰀 Divan edebiyatı daha çok, şiir alanında geliştiğinden, düzyazı alanında şiir kadar yapıt ortaya konmamıştır. Bu alandaki yapıtlarda sanattan çok, öğreticilik esastır. Bundan dolayı; düzyazı, dili ve üslubu açısından üç ayrı bölüme ayrılır:
       
   􏰀 1) Sade Nesir
􏰀 Halkı bilgilendirmek için, yalın, sanatsız bir dille yazılan yapıtlardan oluşur. Genel olarak tefsir ve hadis kitapları, din ve tasavvuf konularında yazılanlarla tarih, menakıpname ve destan niteliği taşıyan yapıtlar bu türdendir. Mercimek Ahmet'in Farsçadan çevirdiği "Kabusname" adlı yapıtı sade nesrin başarılı bir örneğidir.
􏰀 Sade nesir örnekleri olarak aşağıdaki eserlerden söz edilebilir:
􏰀 Seydi Ali Reis'in Mir'atü'l-Memalik adlı gezi yazısı ve Kitabü'l Muhit adlı coğrafya kitabı (16. yüzyıl)
􏰀 Sehi Bey'in Heşt Behişt adlı şuara tezkiresi (16. yüzyıl)
􏰀 Aşıkpaşazade'nin Tevarih-i Al-i Osman (Osmanlı Tarihi adlı eseri (15. yüzyıl)
􏰀 Mercimek Ahmed'in Kabusname tercümesi (15. yüzyıl)
􏰀 Kul Mes'ut'un Kelile ve Dimme tercümesi (14. yüzyıl)
􏰀 Evliya Çelebi Seyahatnamesi (17.yüzyıl)
       
   􏰀 2) Orta Nesir:
􏰀 Günlük konuşma dilinden ayrılmış, zaman zaman süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber; anlatılmak isteneni, anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir.
Öğretici bir amacı olan, bilim ve kültür konularında yazılmış yapıtların çoğu orta nesir niteliğini taşır.
       
  􏰀 􏰀
􏰀
 3) Süslü (Sanatlı) Nesir:
Hüner ve marifet göstermek amacıyla yazılmış, Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü, "seci"lerin kullanıldığı, söz ve anlam sanatlarıyla dolu, bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş, güç anlaşılır bir nesirdir. Divan edebiyatında süslü nesir türünün karşılığı olarak "inşa" sözü kullanılır. Süslü nesrin ilk örneğini " Tazarruname" adlı yapıtıyla Sinan Paşa kaleme almıştır.
Fuzuli'nin (16. yüzyıl) Şikayetname'si Türkçe yazdığı diğer bazı mektupları Veysi ve Nergisi adlı yazarların (17. yüzyıl) eserleri sanatlı nesir örneğidir.
           
  DİVAN EDEBİYATINDA NESİR (DÜZYAZI) TÜRLERİ
􏰀Tezkireler
 􏰀Dini-Tasavvufi-Ahlaki Eserler a. Tefsirler
b. Kur'an Tercümeleri
c. Kırk Hadis/Yüz Hadis
d. Fıkıh/Kelam e. Fetvalar
􏰀 Menakıbnameler, Velayetnameler
􏰀 Surnameler
􏰀 Seyahatnameler
􏰀 Mektuplar/Münşeatlar
􏰀 Gazavatnameler, fetihnameler, zafernameler/Süleymannameler - Selimnameler
􏰀 Fermanlar
􏰀 Salnameler
􏰀 Siyasetnameler, öğüt verici eserler
􏰀 Vasiyetnameler
􏰀 Sefaretnameler 􏰀 Anı/Hatırat 􏰀Tarihler
     
  Tarih - Vakayiname
􏰀 Tarih, geçmişteki belli bir dönemi anlatan, resmi niteliği olmayan yapıtlardır. Vakayiname ise Osmanlı Devleti'nin resmi tarihidir. Tarih yazarına "müverrih", vakayiname yazarına da "vakanüvis" denir. Silahtar Mehmet Ağa'nın "Tarih", "vakanüvis" göreviyle sarayda uzun süre çalışan Naima'nın "Naima Tarihi", Peçevi'nin "Peçevi Tarihi" adlı yapıtları bu türlerin başarılı örnekleri arasında yer alır.
􏰀 Divan Edebiyatı'nda tarih türünde epey eser verilmiştir. Bunların önemlileri şunlardır:
􏰀 Aşıkpaşazade Tarihi(15. yüzyıl.)
􏰀 Tacü't-Tevarih: Hoca Sadettin Efendi (16. yüzyıl)
􏰀 Peçevi Tarihi: Peçevi İbrahim Efendi (17. yüzyıl)
􏰀 Naima Tarihi: (18. yüzyıl)
􏰀 Cevdet Paşa Tarihi: (19. yüzyıl)
       
  Tezkire
 􏰀 Ünlü kişilerin yaşamöykülerinin toplandığı yapıtlardır. Biyografinin Divan edebiyatındaki karşılığıdır, ilk tezkire örneği, Ali Şir Nevai'nin, şairlerin yaşamlarını anlattığı "Mecalisü'n Nefais" adlı yapıtıdır. Latifi'nin şairlerin yaşamını anlattığı " Tezkiretü'ş Şuara" adlı yapıtı süslü nesir örneğidir. Sinan Paşa'nın "Tezkiretü'l Evliya" adlı yapıtı da evliyaların yaşamlarının yer aldığı bir tezkiredir. Anadolu'daki en önemli örnek Sehi Bey'in Heşt Behişt Tezkiresi'dir. (Sekiz Cennet)
       
  Seyahatname
􏰀 Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları yapıtlardır. Amaç, gezilen yerlerin doğal güzelliklerini, toplumsal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini tanıtmaktır.
􏰀 Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı yapıtı bu türün en önemli örneklerinden biridir.
􏰀 Seydi Ali Reis'in "Miratü'l Memalik"i hem bir seyahatname hem de bir anıdır.
       
  Sefaretname
􏰀 Osmanlı elçilerinin, bulundukları ülkelere ait bilgileri ve izlenimlerini içeren ve gezi yazısına benzeyen yapıtlardır.
􏰀 Yirmisekiz Çelebi Mehmet'in "Paris Sefaretnamesi" adlı yapıtı bu türün başarılı bir örneğidir.
       
  Siyasetname
 􏰀 Devlet adamlarına yöneticilikle ilgili bilgiler veren yapıtlardır.
􏰀 Edebiyatımızda bu türün ilk örneği Yusuf Has Hacib'in mesnevi tarzındaki "Kutadgu
Bilig" adlı yapıtıdır.
􏰀 Ayrıca Nizamülmülk'ün "Siyasetname",
􏰀 Lütfi Paşa'nın "Asafname" adlı yapıtları bu türün başarılı örneklerindendir
         
  Münşeat (Mektup)
􏰀 Mektuplardan veya çeşitli konulardaki süslü nesir örneği olan düzyazılardan oluşan yapıtlardır.
􏰀 Nabi'nin özel-resmi mektuplarından ve değişik yazılarından oluşan "Münşeat" adlı yapıtı bu türün başarılı örneklerindendir.
􏰀 Divan Edebiyatı'nda pek yaygın değildir. En bilinen örnek Fuzuli'nin Şikayetname'sidir.
       
  Siyer
􏰀 Hz. Muhammed'in; hayatını anlatan yapıtlardır. Bu yapıtlarda Hz. Muhammed'in; dünyaya gelişi, peygamberliği, Miraç olayı, Hicret olayı, savaşları, mucizeleri ve vefatı derin bir heyecanla dile getirilir.
􏰀 Edebiyatımızda bu türün ilk örneği, Erzurumlu Darir'in "Siretü'n Nebi" adlı yapıtıdır. (14. yüzyıl) Düzyazı-şiir karışımı bir eserdir.
       
  Surname
􏰀 Şehzadelerin sünnet düğünleri ve "kadın sultan"ların düğün törenleriyle ilgili eserlerdir. Manzum (genellikle kaside biçiminde) olanları da vardır.
       
  Şehrengiz
􏰀 Bir şehrin (bazen insanlarının ve özellikle kadınlarının özellikleri de katılarak) güzelliklerinin anlatıldığı eserlerdir. Manzum da olabilir.
       
  Gazavatname
􏰀 Gaza (din uğruna savaşların anlatıldığı manzum veya düzyazılı eserlerdir. Yükselme Devri'nde çok yazılmış, sonraları azalmıştır.
       
  Habname
􏰀 Görülen bir rüya anlatılıyormuş gibi, bir olay ya da kişi hakkında görüşlerin söylenmesi biçiminde yazılır. Manzum da olabilir.
􏰀 Veysi'nin (17. yüzyıl) Habname'si bu türün en önemli örneğidir. Habnameler eleştiri ve yergi içerir.
􏰀